İspanya'da, Bask bölgesi gezisi çok etkileyici belki de en güzel seyahatlerimizden birisi oldu. Gezinin özellikleri vardı. Gezi süperlüks bir trenle yapıldı: Transcantabrico. Gezide sadece eşim ve ben Türk olarak katılıyorduk. Gezi boyunca özel istasyonda park halinde olan trende geceleme yapıldı. Bir öğle yemeği ve kahvaltılar dışındaki tüm yemekler tarihi şatolarda veya deniz kenarı balıkçı restoranlarında yendi. Güzergah haritası aşağıdadır. 620 Km. lik mesafe idi ama 10 gün sürüyordu. Ayrıntıları haritadan sonra anlatmaya devam ediyorum.
Verona ve Amsterdam başlıklarında, kötü sürprizlerden bahsetmiştim. Bu defa, herkese önerebileceğim güzel bir geziyi anlatmak istedim. Bask gezisi, gerçekten etkileyici, keyifli bir gezi oldu. Üç özelliği vardı. Gezi süperlüks bir tren ile yapılıyordu. Tüm gecelemeler trende gerçekleşiyordu. İspanyolca Paradores (Türkçe Hanlar) denilen bazı şatolar geziliyordu. İlginç bir tesadüf, geziye katılımcıları arasında "100 Places To See Before You Die" adlı turistik gezi kitaplarının yazarı Patricia Schultz da vardı. Eşimin daha önce kitaplarını okuduğunu kendisine bildirince, çok ilgilendi ve gezi boyunca iyi ilişkiler içinde olduk.
Güzergahtan kısaca bahsedeyim. Tren Bilbao'dan hareket ediyordu ama buluşma yeri San Sebastian'dı. Turu, yurt dışından satın almıştık. Eşim Mine ile birlikte biz iki gün önce uçakla San Sebastian'a geldik ve turun buluşma yeri olan Hotel Londres y De Inglaterra 'ya yerleştik. Amaç, San Sebastian'ı gezmekti. Buluşma günü sabahı katılanların kontrolleri yapıldı. Otelde verilen öğle yemeğinde buluşma gerçekleşti. Muhteşem bir ziyafetle tura başlanmış oldu. Yemekten sonra Bilbao'ya trene ulaşmak üzere otobüsle yola çıkıldı. Tren şirketinin adı "Transcantabrico" idi. Trenin hakim rengi lacivert-bej idi. Otobüs de aynı amblemi ve renkleri taşıyordu. Bir saatlik bir yolculuktan sonra, Bilbao'ya vardık. Trene ulaştık. Trenin görünümü, rengi, temizliği, bakımı, Transcantabrico arması, iç mekan dekorasyonu, personelin ilgisi, nezaketi, kıyafeti, davranışı, süitler, temizlik, ortam vs..... hepsi muhteşem! Yerleştikten bir süre sonra, kısa şehir turu ve Bilbao'daki meşhur Guggenheim müzesi gezildi. Havada bir yağmur beklentisi vardı ama kimsede bir hazırlık yoktu. Müze gezisi bitti. Kapıya yaklaştık. Baktık ki, acaip bir yağmur iniyor. Herkes telaşlandı. Otobüse gidilecek. Ama nasıl? Bir de baktık, müze kapısının önünde, otobüsün şoförü elinde 20 kadar şemsiye ile bizleri bekliyor. Şemsiyelerin hepsi Transcantabrico amblemini taşıyor. Çok çarpıcı bir hizmetti doğrusu.
Treni gösteren birkaç resim ekliyorum, resimlerden sonra yazıya devam ediyorum.
Akşama doğru tren hareket etti. Yemekler trende değil hep dışarıda çok iddialı yerlerde veriliyordu. İlk akşam yemeği için çok güzel bir restaurant belirlenmiş. Aynı otobüsle oraya taşındık. Nefis yemekler sunuldu. Böylece günler devam etti. Belli başlı yerlerde şehir turları da organize ediliyordu. Gene otobüse biniliyor, geziliyor, duruma göre öğle veya akşam yemeği yeniyordu. Bazan bir yerde iniliyor, yemek molası veya geziden sonra, trene başka bir yerden de binebiliyorduk. Böylece, aynı otobüs treni takip ediyor ve bütün aktarmalar o otobüsle yapılıyordu. Genelde akşam yemekleri dağlarda ki muhteşem şatolarda, yani paradoreslerde, öğle yemekleri ise deniz kenarı yerleşimlerdeki balık lokantalarında düzenleniyordu.
Gezi bu şekilde devam ederken bir cumartesi günü rehber yarınki pazar günü öğle yemeğinin trende verileceği haberini verdi ve çok özelliği olan mahalli bir yemek sunulacak dedi. Gerçekten o yemek muhteşem bir sürpriz oldu. Yemek aslında bizim bildiğimiz kuru fasulye yemeği idi. Ama ne kuru fasuyle? Tabiatiyle, yemeği afiyetle yerken hostes hanıma sorduk, bilgi aldık. Şöyle bilgi verdi. Bu yemeğin adı "Fabada". Bu yemeği yapan aşçıbaşı, bir gün önce trene katılmış, hazırlıklarını ona göre yapmış, yemek toprak kaplar içinde fırında pişmiş, içinde sucuk ve pastırma (Jamon) var. Her masaya ikişer kişilik olarak ve altında son derece zarif bir ısıtma ocağı ile birlikte servis ediliyor. Yanında da salatalık turşusu ve tabii, nefis kırmızı şarap. O günkü öğle yemeğini unutmak mümkün değildi. Nefaset, zerafet, servis kalitesi, ilgi .... süper. Meğer o yemek tipik bir bask bölgesi yemeği imiş. Sonra biz o yemeğe Fransa'nın güney bölgelerinde de rastladık. Ama böylesi değil. İçinde et olmadan satılan konserve edilmiş kuru fasulye olarak marketlerde satılıyor. Bu şekilde şarkütöri ilavesi ile yapılan bu yemeğin adı "Cassoulet". Biz sonra başka bir Fransa gezisinde, Carcasson'da bu yemeği bulduk ve yedik. Ama kuzey İspanya gezisindeki trende yediğimiz Fabada başka türlü bir şeydi. Böylece şatoları, Paradores tesisleri, manastırları, turistik yerleri geze geze, Ferrol'e ulaştık. Orada trene veda ettik. Veda etmeden önce bize aynı ayrı, birer sertifika verdiler. Biraz aşağıda sertifikanın resmini göreceksiniz. Bu sertifika Transcantabrico ile San Sebastian'dan Santiago de Compostela'ya kadar seyahat ettiğimizi belgeliyordu. Trenden indikten sonra gene aynı otobüsle Santiago de Compostela'ya vardık.
Santiago de Compostela başka bir olaydı. Pek güzel olmaya sıradan küçük bir yerleşim yeri idi. Ama orada muhteşem bir katedral bulunuyordu. Adı Catedral de Santiago de Compostela olan bu muhteşem katedral, hristiyanlığın en önemli ve en büyük haç merkezi imiş. Ortaçağdan bu yana her yıl onbinlerce kişi buraya ziyarete gelirmiş. Nerelerden, nasıl, hangi şartlar altında gelindiği başlı başına ayrı bir inceleme konusu. Katedrali de gezdikten sonra aynı meydanın bir yanında bulunan tarihi bir yapının önüne geldik. Otobüs ve tren personeli bizleri orada bekliyordu. Aşağıda göreceğiniz veda merasiminin resmi çekildi.
Biz Santiago de Compostela'ya vardıktan ve programı bitirdikten sonra bir gece tarihi bir yapı olan Compostela Hotel tesisinde kalmayı tasarlamıştık. Burası, hristiyan hacılar için hem bir otel hem de hastane olarak inşa edilmiş tarihi bir yapı idi. Paradores zincirine dahildi, nefis bir restorasyon geçirmiş olağan üstü güzellikte bir yapı idi. (Yazıya devam ediyorum)
Gezinin son gecesini, böylesine güzel işletilen muhteşem bir tarihi yapıda geçirdikten sonra, uçakla önce Madrid'e sonra İstanbul'a devam ettik. Bu gezi, gerçekten "İz Bırakan", meraklı gezginlere önerilecek, zevkli, keyifli, kaliteli bir gezi oldu.
Bir sonraki yazıya ulaşmak için tık layınız.
Bu web sitesi, tarihi değeri olan bilgiler ve örnek niteliğindeki yaşanmış olayları içermektedir. Ayrıntıları bilinmeyen veya önemsenmeyen çok özel ve çok önemli oluşumlar anlatılmaktadır. İlgi duyanların ve araştırma yapanların çalışmalarına ışık tutması ve yardımcı olması amaçlanmıştır.