Okuldan mezun olmuşuz, aradan yıllar geçmiş. Tofaş Türk Otomobil Fabrikası Genel Müdürlüğünde 1970 yılından beri çalışıyorum. Girdikten 5 yıl sonraki pozisyonum, İdari İşler Müdürlüğü. Aradan 10 yıl geçmiş, TOFAŞ pazarlama şirketimizin Genel Müdürü İnan Kıraç bir gün beni çağırıyor. Okulun geleceği ile ilgili projeleri var. Bana görev alır mısın diye soruyor. Tabii ki kabul ediyorum.
1981 yılı yaz aylarında onlarca toplantılar yapılıyor, konuşmalar, müzakereler, vs. Hazırlıkları tamamlanıyor. Sonunda, 31 Aralık 1981 de resmen Galatasaray Eğitim Vakfını kuruluyor. (Galatasaray Eğitim Vakfının kuruluşu olayını ileride ayrı başlık altında anlatacağım). Ben vakfın ilk Genel Sekreteri oluyorum. Heyecanlı ve yoğun faaliyetlere girişiyoruz. Büyük paralar toplanıyor. Okulun fiziki yapısı yenileniyor. Çeşitli onarımlar, yatırımlar, ek dersler, uzman hocalar, araştırmalar, yayınlar, büntenler, öğrencilere burslar, kültürel faaliyetler için mali destekler vs. vs. Bu dönemde, Okul Müdürü rahmetli ağabeyimiz 1947 mezunu Şükrü Sarı hoca. Şükrü hoca bir gün beni arıyor, “Bener, ben Haziran’da emekli oluyorum. Benim iki kızım var, ikiz, Haziran’da bizim Liseyi bitiriyorlar, ben emekli maaşımla bunların yüksek tahsil yapmalarını sağlayamam, kızlarım sana
emanet”. Emine ve Nilüfer 1985 yılında mezun oluyorlar. Tabiatiyla, hocamızın isteğini gözardı etmek mümkün değil.
Vakfın burs uygulamaları başladığı için, hemen kızların her ikisine de yüksek tahsil bursu ödemeye başlıyoruz. Biri Fransız filolojisine diğeri ise İngiliz Filolojisine giriyorlar. Okullarını 4 senede bitiriyorlar. Burs ödemelerini almak için Vakfa geldiklerinde uzun uzun konuşuyoruz. O zamanlar, Vakfın Genel Sekreterliği benim Tofaş’taki ofisim ve Genel Merkez resmi adresi İnan Kıraç’ın ofisi. Arada iki kat fark var. Kızlar her geldiklerinde, onlara şunu söylüyorum: ”Çocuklar, bakın babanız bizim okulumuzdan mezun ve orada idarecilik yapmış. Bizim en büyük beklentimiz şudur: “Sizler de aynı şekilde, okulda görev almalısınız ve yönetime girmelisiniz, biriniz de babanız gibi birgün Okul Müdürü olmalı”. Her sefer “doğru, tamam, yapacağız” diyorlar. Seneler geçiyor, Nilüfer kendi okulunda kalıyor, akademisyen oluyor.
Emine özel okullarda İngilizce öğretmenliğine başlıyor. Birkaç yıl çalışıyor. Ama hayatından memnun değil. Bu arada, 1992 yılı baharında Galatasaray Üniversitesi kurulmuş. Hemen tedrisata başlayacak. Galatasaray Lisesi Müdürü olan Yıldızhan Yayla kardeşimiz, Galatasaray Üniversitesi Rektörlüğüne getiriliyor. Erdoğan Teziç ağabeyimiz ise, Lise Müdürü oluyor. 1993 yılı Eylül ayı, Emine bir gün bana geliyor, isteği var. “Bener Ağabey, ben dışarıda bir okulda yapamayacağım, her şey çok düzensiz, beni okula yerleştir”. Erdoğan ağabeyi arıyorum, bir telefonla işi halloluyor. İki gün sonra, Galatasaray Eğitim Vakfının maaşlı personeli olarak okulda ingilizce öğretmenliğine başlıyor. Zamanlar başarılı bir şekilde geçiyor. Arada Emine ile konuşuyorum ve onu uyarıyorum: “Emine, iyi bir işe yerleştin, maaşın çalışıyor, kendi yuvandasın, ama bu iş böyle olmaz, çok yetersiz kalırsın, yaz aylarında ingilizceni geliştirmek, bilgi ve görgünü arttırmak amacı ile yurt dışına lisan kurslarına gitmelisin. Örneğin, Londra’da Üniversiteler yaz kursları düzenliyorlar, bunlardan birine mutlaka katılmalısın, lisanın ancak o zaman pekişecektir, ayrıca orada bazı insanlarla karşılaşacaksın, onlarla dialog kuracaksın, bu tür ilişkiler ileride işine yarayacaktır”. Emine’nin cevabı: “Bener ağabey, benim param yok, nasıl giderim, yalnız yapamam, ben oraları hiç bilmem”. Onu yeniden uyarıyorum: “Kardeşim, sen temaslarını yazışmalarını yap, müracaatta bulun, yerini ayarla, sonra bakarız”. Ve en etkileyici sözüm şu oluyor: “Emine, bu tür yerlerde bazı iyi arkadaşlıklar, sağlam ilişkiler kurulur, sonrasında yararlı bir şekilde devam eder, belli olmaz, belki de biri çıkar,sana talip olur, evlenirsin, hiç belli olmaz, Avrupa Birliği vatandaşı olursun!”. Emine’nin aklı yatıyor. Ona okulda görevli öğretmen olduğu için, Galatasaray Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu’nun özel bir kararı ile yurt dışı bursu sağlıyoruz, Emine o yaz Londra’ya gidiyor.
Ben Emine’den sık sık posta kartları alıyorum. Memnun, başarılı. Eylül ayı geliyor. Emine İstanbul’a dönüyor. Bana geliyor. “Bener Ağabey, ben okuldaki görevime devam edemiyeceğim. Sana hayırlı bir haber de getirdim. Londra’da kursta tanıştığım bir oğlan ile evleniyoruz”. Gel de sevinme. Devam ediyor: ”Oğlan İspanyol, Barcelona’da oturuyor” Bu daha da iyi. Ben daha önce birçok kez Barcelona’yı gördüğüm için, ona İspanya’yı Barcelona’yı anlatıyorum, ne kadar mutlu bir olayın gerçekleşmekte olduğunu vurguluyorum. Ben de çok mutlu oluyorum. Ekim ayında, İstanbul’da Emine’nin nikahı kıyılıyor, ben de Emine’nin nikah şahidi oluyorum. Sonra Emine İspanya’ya gidiyor. Kısa zaman sonra bir kız çocuğu oluyor.
Orada iken bir toplantıda, bir Galatasaraylı kız ile tanışıyor. Adı GÜLSEM, arada devre farkı var. Gülsem bir İspanyol ile evli ve BEKO’nun Barcelona’daki satış ofisinde çalışıyor. BEKO’nun başında Galatasaray Lisesinden NAMIK var. O toplantıya Namık da geliyor. Konuşuyorlar. Emine, BEKO’nun Barcelona’daki satış ofisinde hemen işbaşı yapıyor. Birkaç yıl sonra Emine’nin bir de oğlan çocuğu oluyor. Muhteşem bir Galatasaray anısı olarak tanımladığım bu olayı, 2009 Mart ayında 1959 yılı mezunları 50 ci yıl kitabına koymak üzere Emine’den izin almıştım. Bu kez aynı yazıyı “İz bırakan anılar” olarak Web sayfamda yayınlamayı uygun ve yararlı gördüm. Kendisini sevgi ile anıyorum, nice mutlu yıllar diliyorum.
Sonraki yazıya ulaşmak için tıkla yınız.
Bu web sitesi, tarihi değeri olan bilgiler ve örnek niteliğindeki yaşanmış olayları içermektedir. Ayrıntıları bilinmeyen veya önemsenmeyen çok özel ve çok önemli oluşumlar anlatılmaktadır. İlgi duyanların ve araştırma yapanların çalışmalarına ışık tutması ve yardımcı olması amaçlanmıştır.