Bu başlıkta, 1945-1960 yılları arasında İstanbul'da evlerin ısıtılmasında kullanılan Kok kömürü işlerini anlatmak isterim. Şu açıdan ilginçtir. Zonguldak'tan taşınması, İstanbul içinde dağıtımının yapılması, kömürün havagazına dönüştürülmesi vs. işleri oldukça ilginçtir. Ben tabii ki, işin Kadıköy 'deki uygulamasını anlatacağım.
Kabaca, 1955 öncesinde İstanbul'da evlerin ısıtılmasında çoklukla Kok kömürü kullanılırdı. Kok kömürü sadece evlerin ısıtılmasında değil, cadde ve sokakların aydınlatılmasında, mutfaklarda, banyolarda sıcak su üretilmesinde de kullanılırdı. Kok kömürü özellikle demir döküm işlerinde çokça kullanılan değerli bir ham madde idi. Sonraları, yavaş yavaş yerini motorin ve gaz aldı. Taşınması, korunması daha kolay, maliyeti ve ısı etkinliği daha verimli, üstelik atığı olmayan bir malzeme idi. 1950 öncesinde Kadıköy'de tuğla ve beton malzeme kullanılarak yapılan binaların sayısı çok çok azdı. Bu tür binalara kalorifer tesisatı yapılıyordu, ama yakıt olarak Kok kömürü kullanılıyordu. Sonraları kıtlık sebebiyle Kok kömürü yerine linyit kömürü bile kullanılır oldu. Örneğin, 1970 li yıllarda, yoğun olarak kullanılan linyit kömürü sebebiyle, İstanbul'un havası bile değişmişti. İnsanlar zehirli hava soluyorlardı.
Daha fazla ayrıntıya girmeden, ben Kadıköy'deki Kok kömürü olaylarını anlatmak isterim. Çocukluğumda, beni etkileyen işler 1950-55 yılı öncesi dönemi ile ilgilidir. Zonguldak'tan başlayarak Kok kömürünün bizim eve nasıl ulaştığını anlatmak isterim.
Kok kömürü Zonguldak'taki kömür madenlerinden çıkartılır, gemilerle İstanbul'a taşınırdı. İstanbul'da iki tane önemli kömür deposu vardı. Büyük gemilerle gelen kömürler, Kuruçeşme'ye, şimdilerde Kuruçeşme Parkı olan alana boşaltılırdı. Ayrıca, Galatasaray Adası da kömür deposu idi. Buraya boşaltılan Kok kömürlerini Şehir Hatları vapurları ve liman römorkörleri kullanılırdı. Gemiler Galatasaray adasına yanaşır, ikmallerini doğrudan adadan yaparlardı. Büyük gemilerin kömürleri ise, bulundukları yerlere mavnalarla taşınır, gemiye yanaşan mavnadan geminin kendi vinçleri ile yukarı çekilerek yüklenirdi. Kadıköy'ün kömürü de Kuruçeşme'den mavnalarla taşınırdı. Genelde bir römorkör 3 mavna çekebilirdi. Fazlasını kontrol etmek mümkün değildi. Römorkörler de istim makinası ile çalışan ve ancak 6-7 mil sürat yapabilen teknelerdi. Mavnalar dolu olduğu zaman, Kuruçeşme-Kadıköy arası nakliyat iki saatten fazla sürerdi. Kömür mavnaları, Kadıköy'de hal binasının önüne yanaşırdı. Eski ve yeni Kadıköy İskeleleri arasındaki bina. O zamanlar hal ve itfaiye , sonraki yıllarda Kadıköy Belediye Tiyatrosu ve Konservatuarı olan pembe renkli binadan bahsediyorum. Bugünlerde, orası İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından renove ve restore edilmekte ve bir kültür kompleksi haline getirilmektedir. O zamanlar binanın önündeki genişlik 50-60 metre kadardı. Kömür mavnaları oraya yanaştıktan sonra, kömürler insan sırtında küfelerle mavnalardan kamyonlara taşınırdı. O zamanın kamyonları, bugünküler gibi değildi, tabii ki. 3-4 tonluk benzin motorlu kamyonlardı. Kamyonlara yüklenen Kok kömürü, Hasanpaşa'da bulunan gazhaneye taşınırdı. Orası bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kültür merkezi haline getirildi. O zamanlar, Hasanpaşa'nın adı Gazhane idi ve oraya Kadıköy-Gazhane tramvayı çalışırdı. Gazhane' ye taşınan Kok kömürleri, işleme tabi tutulur ve Havagazı haline getirilirdi. Havagazı, Kadıköy'ün sokakların aydınlatılmasında ve mutfaklarda kullanılırdı. Evlerde ısınmak için kullanılan Kok kömürleri ise, gene bu noktadan Kadıköy'ün semtlerinde bulunan kömür depolarına taşınırdı. Bizim mahallemizin kömürleri, Kırmızı Kuşak sokağında bulunan depoya çift atlı arabalarla taşınırdı. Evlere dağıtımı ise tek atlı arabalarla yapılırdı.
İkinci dünya harbi zamanında her şey karneye bağlı olduğundan, kömür bile karne ile satılırdı. Benim ilk nüfus kağıdım halen duruyor. Üzerinde, onlarca "Kömür karnesi verildi", "ekmek karnesi verildi" damgası bulunmaktadır. Tabiatiyle, kömür depolarına bu damgalar alınmış olarak gidilir, parası orada ödenir, kömür orada büyük kantarlarda tartılır, at arabalarına yüklenir, evlere taşınırdı. Tabiatiyle, evin önüne sokağa dökülen kömürü evin kömürlüğüne taşıyacak adam da hemen oradan temin edilirdi. Oradaki toz toprak durumunu anlatmak mümkün değil. Eve kömür geleceği gün, görevli aile ferdi işin sonunda kapkara olarak işini bitirirdi. Genelde bu iş bana aitti.
Şimdi işin bu kanadındaki cinlik işlerine gelmek istiyorum. Aslında, anlatmak istediğim şey, olayın bu tarafları. Sonra da, Gazhaneye taşınan kömürün nakliyesindeki cinlik işlerini anlatacağım. Bizim mahallenin kömürünün Kırmızı Kuşak sokak'taki depoya taşındığını belirtmiştim. Bizim kömürlerin taşındığı İki beygirli at arabaları Rıhtım Caddesi, Reşit Efendi Sokaktan girer, Kırmızı Kuşak sokağa dönerler, depoya ulaşırlardı. O zaman Reşit Efendi sokak arnavut kaldırımı denen çok kaba taşlarla döşenmiş bir yoldu. Arabalar oraya girince, çok sallanır, kömürler yerlere dökülürdü. Tabii ki, o kömürler uyanık kişiler tarafından toplanır, el altından satılırdı. Bu arabalar biraz da kasten fazlaca yüklenir, Reşit Efendi sokağında iyice sallanması ve daha fazla kömürün yola düşmesi sağlanırdı. Al gülüm ver gülüm işleri.
Gazhaneye, havagazı üretimi için giden kömürler, 3-4 tonluk benzin motorlu kamyonlarla taşınırdı. O zamanlar mazot motorlu daha güçlü daha büyük kamyonlar yoktu, bilinmiyordu. Bu kamyonlara, kömürler tepeleme yüklenirdi. Çünkü müteahhit ne kadar çok kömür taşırsa o kadar daha fazla tahsilat yapacaktı. Bu kamyonlar düşük kapasiteli araçlar olduğu için bu tepeleme doldurulmuş kömür yükü ile yokuşlarda zorlanırlardı. Altı yol yokuşu onlar için bir kabustu. Yokuşun yarısına geldiklerinde mutlaka vites küçültmeleri gerekirdi, vites küçültürken de araç hafiften sendelerdi. O anda kömürler yola dökülmeye başlardı. Ayrıca, araç yavaşladığı an, bir takım uyanıklar kamyonun arkasına takılırlar, elleri ile kömürleri iteleyerek yola düşmesini sağlarlardı. Tabiatiyle, sonrasında bu kömürler toplanır ve el altından satılırdı.
Bu arada şu hususu da belirtmem gerekiyor. Benim amcam, Kadıköy'ün önemli nakliyat müteahhitlerindendi. Bazı yıllar Gazhaneye kömür nakliye işini alırdı. 1950 den sonraki yıllarda nakliye işlerinde kullanılmak üzere, 8 tane 1946 model Fort marka kamyonu vardı. Ben o yıllarda 10-12 yaşlarında çocuktum. Bu kamyonlarla çok kez taşıma işlerine gittim, Gazhaneye kömür taşıyan kamyonlarla çok sefer yaptım. Şoförlerin hepsi tanıdığımız kişilerdi. Bizleri kırmazlar, yanlarına alırlardı. Bizler de hem iş öğrenirdik, tecrübe kazanırdık, hem şoförlük öğrenirdik. Ben 14 yaşıma geldiğimde, kamyon kullanmaya başlamıştım. 15-16 yaşımda, birçok kez, Gazhane'de boşalan kamyonları Kadıköy Rıhtım'a kadar sürmüşlüğüm vardır.
Şimdi, Gazhane'de neler olurdu? O işleri anlatmak isterim. Kok kömürü dolu kamyonlar, Gazhane'nin halen orijinal şekli ile korunan büyük kapısından içeri girerler, doğru kamyon kantarına giderlerdi. Meşhur kömür kantarı, halen aynı yerde onarılmış olarak duruyor. Tüm kömür taşıyan kamyonlar, dolu halleri ile tartılır, kömürü boşalttıktan sonra, boş halleri ile yeniden tartılırlardı. Ona göre de ilgili belgeleri düzenlenirdi. O zamanın kamyonlarında damper falan olmadığı için, boşaltmalar insan gücü ile ve kürekle yapılırdı. Gazhane'de elektrikle çalışan konveyörler vardı. Kömürler kamyondan konveyörlere aktarılırdı. Gazhane'de kamyonların girme, tartılma, kömürlerin boşaltılması için ayrılmış çalışma sahası 10-15 dönüm kadardı. Yaz aylarında bu büyük arazide birikmiş kömür tozu yatağını anlatmak mümkün değil.
Böylece Zonguldak'tan Kadıköy Gazhane'ye kadar büyük gayret ve emeklerle taşınan kömür, sonrasında Havagazına çevrilecek, Kadıköy ve civar mahallelerine mevcut şebeke üzerinden basılacaktır.
Bir küçük ilave daha yapmak isterim. Cadde ve sokaklar havagazı lambaları ile aydınlatılırdı demiştim. Evet gerçekten, çok cılız ışık verebilen sokak lambaları mevcuttu. Bu lambalar genel olarak köşe başı evlerin tam köşelerine denk gelecek şekilde eve monte edilir, gaz destek borusu da yol döşemesi altından dışarı çıkar, lambanın belli yerinden içeri girerdi. Sokak fenerlerini akşamları yakan sabahları da söndüren görevliler vardı. Onların çok özel uzun bir aletleri vardı. Ucunda bulunan kanca ile, fenerin havagazı musluğunu açıp kapayabilir, fenerleri yakıp söndürebilirdi. Akşam fener yakma görevi sırasında, görevlinin sopasının ucunda daima yanan bir kandil bulunurdu. 1950 ve ileriki yıllarda bu aydınlatmalar tamamen kaldırıldı. Yerlerini elektrik lambaları aldı.
Bir sonraki yazıya ulaşmak için tık layınız.
Bu web sitesi, tarihi değeri olan bilgiler ve örnek niteliğindeki yaşanmış olayları içermektedir. Ayrıntıları bilinmeyen veya önemsenmeyen çok özel ve çok önemli oluşumlar anlatılmaktadır. İlgi duyanların ve araştırma yapanların çalışmalarına ışık tutması ve yardımcı olması amaçlanmıştır.