Çocukluğum ve gençliğim Kadıköy’de geçti. 1940-1970 arası 30 yıllık bir süre... Ülkemizde, bu süre içinde büyük değişiklikler, gelişmeler oldu, bir yerden başka bir yere ulaşıldı. Kadıköy’ün ünlü lodos fırtınaları için 40 lı yıllardan bahsetmek gerekir. O zamanlar ülkenin şartları gerçekten çok sınırlı idi. Zaten 1939-1944 arası ikinci dünya savaşı yılları idi. Tüm ülkeler yokluk ve yoksulluk çekmekte idi.
Biz İtfaiye binasına 300 m. kadar yakın bir yer olan Rıhtım Caddesi paralelinde bulunan Tayyareci Sami sokağında otururduk. Kadıköy’de İnci burnunun mendireği kısacık ve küçücük idi. Dolayısiyle, Lodos fırtınası Kadıköy Koyu içinde çok etkili olurdu. Burada birkaç ilginç anıdan bahsetmek isterim. Lodos, koy içinde de etkili olduğu için, eski Kadıköy iskelesine yanaşacak olan vapurlar, iskeleye doğru koy içinde dönüş yaparken dalgaları yandan aldıkları için ciddi şekilde sallanırlardı. İskeleye yanaşan vapurlar, bağlı oldukları halde sallanırlardı. Kadıköy koyunun içinde etkili olan dalgalar, Rıhtım Caddesi kıyısına vurur ve caddeye taşardı. Çünkü o zamanlar Rıhtım Caddesinin genişliği 15-20 m. kadardı. Caddenin tamamen sular altında kaldığına birçok kez şahit olmuşumdur.
O zamanlar, Hal binası ve itfaiye binası olarak kullanılan ve şimdilerde onarım ve renovasyona alınan tarihi binanın kuzey cephesinin önü sadece 50-60 metre kadar genişti. Basit bir rıhtım vardı. Oraya 20-30 tonluk motorlar kıçtan kara yanaşırdı. Bu motorlarda yaz aylarında kavun karpuz, kış aylarında da soğan patates satılırdı. Ancak bu rıhtım lodosu yandan aldığı için lodos fırtınası durumunda korunaksızdı. Fırtına çıkacağını anlayan motorcular geceden, o zaman tek olan Haydarpaşa mendireğinin içine kaçarlardı. Sonraki gün lodos fırtınası çıkacağını biz motorcuların demir çekme tınılarından anlardık. Burada tınıdan neyi kastediyorum? O zamanın motorlarında demir çekmek için elektrikli bocurgatlar yoktu. Kaba saba, demir malzeme ile yapılmış bir bocurgat vardı. Eski emme basma tulumbaların mekanizması gibi iki taraflı ve iki kişi tarafından karşılıklı yukarı aşağı basılan-kaldırılan kolları olan bir mekanizması vardı. Demirin geri kaçmaması için, dişli çarkı üzerine düşen dil şeklinde sostaları vardı. Bu sostalar, her bir dişi atlayıp takip eden dişin üzerine düşünce tın sesi verirdi. Düşünebiliyor musunuz? Oraya en az 10-15 motor sığardı. Kış geceleri, saat 23:00 den itibaren tınılama sesleri başladı mı, bizler ertesi gün lodos fırtınası çıkacağını hemen anlardık.
Bir ölçü daha vardı. Kadıköy iskele meydanında baş durak yapan tramvaylar Hal binasının güney cephesi önünde ard arda iki keskin dönüş yaparlardı. Bu dönüş sırasında tekerleklerin rayları zorlaması anında çıkan bir gıcırtı sesi olurdu. Lodos fırtınası olan havalarda biz bu sesi evden duyardık. Kadıköy’ün sadece lodosu değil poyrazı da şiddetli olurdu. O zamanlar, yüksek bina yok, özellikle geceleri sükunet hakim, büyük sessizlik. İnanılmaz ama, bu ortamda, özellikle şiddetli poyraz rüzgarı esen gecelerde, Haydarpaşa garında manevra yapan trenlerin ve görevli makinistlerin düdük seslerini ve hatta, arkasındaki vagon ağırlığı sebebiyle patinaj yapan lokomotiften çıkan bir seri çuf çuf sesini, ağır vagonlara ilk abandığı zaman seyrekleşen çuf çuf sesini veya katar düzenlemelerinde ittirilip serbest bırakına vagonların katara vardığı zamanki vuruşma seslerini rahatlıkla duyardık.
1950 yılı başlarında şiddetli bir lodos günü sabahı yaşadığım olayı anlatmak isterim. Sanıyorum 7 ci sınıfta idim, bir Pazartesi günü sabahı Galatasaray Lisesine gidiyorum. O gün de çok şiddetli bir fırtına var. O zamanlar sis hariç böylesine berbat bir havaya rağmen vapurlar normal çalışırlar, tarifeler aynen uygulanırdı. ÜLEV vapurunun meşhur 07:55 seferi ile Karaköy’e gidiyoruz. Lodos havaların bir seyir özelliği vardı. Kadıköy’den kalkan vapurlar doğru Sarayburnu’na kerterizlemezler, önce açık denize yönelirlerdi. 10 dakika kadar açıldıktan sonra, uygun bir anda aniden sağ dönüş yaparlar, sonrasında dalgayı kıçtan alacakları için Sarayburnu’a çok rahat bir şekilde ulaşırlardı. İşte o gün, dönüş anında dalgaların arasına düşen gemi sağ sol sallanmaya başladı. Bir iki derken sol taraftan aldığı kuvvetli bir dalga sonucu vapurun giriş katı salonunda iskele tarafındaki yedi adet cam bir anda kırıldı. Vapur sağa sola yalpaladıkça sular içeri girmeye başladı. Bağrışanlar, koltukların üzerine çıkanlar, çantalarını şapkalarını düşürenler, bir panik. Gemi sallandıkça içeri giren suların yerde bir sağ yana bir sol yana aktığını, ayaktaki insanların sular içinde kaldığını, ayakkabı, çorap, pantolon deniz suyunu güzelce içtiğini, ayrıca o zamanlar açık ve kullanımda olan geminin bodrum katı salonundan yukarı çıkmaya çalışanların panik ve heyecanını düşünebiliyor musunuz?
İşte bunlar da Kadıköy’den başkaca anılar!
Bir sonraki yazıya ulaşmak için tık layınız
Bu web sitesi, tarihi değeri olan bilgiler ve örnek niteliğindeki yaşanmış olayları içermektedir. Ayrıntıları bilinmeyen veya önemsenmeyen çok özel ve çok önemli oluşumlar anlatılmaktadır. İlgi duyanların ve araştırma yapanların çalışmalarına ışık tutması ve yardımcı olması amaçlanmıştır.